Kayıp ve Yas: The Rolling Stones’un ‘Paint it Black’ Şarkısı Üzerine Bir Psikolojik İnceleme

The Rolling Stones’un Paint It Black şarkısı, popüler müzik tarihinde kayıp ve yas temalarını işleyen parçalardan biri olarak öne çıkıyor. 1966 yılında yayımlanan bu eser, dönemin psikedelik rock etkilerini taşırken, sözleri ve melodisiyle dinleyicide güçlü bir melankoli duygusu uyandırıyor. Şarkının anlatıcısı, sevdiği birinin ölümünün ardından dünyayı artık siyah görmek istediğini söyler; bu, yasın kişinin algısını nasıl değiştirdiğini sembolik bir dille ortaya koyuyor. Mick Jagger ve Keith Richards tarafından yazılan şarkı, bireysel kaybın evrensel boyutuna işaret ederken, dönemin Vietnam Savaşı sonrası kolektif travmasını da yansıttığı düşünülüyor. Paint It Black bu özellikleriyle, sevilen kişinin kaybının ardından yaşanan derin yasın rock müziğiyle dile getirilmesi şeklide yorumlanabilir.

Elisabeth Kübler-Ross (2010), Ölüm ve Ölmek Üzerine adlı kitabında, üzücü bir kayıpla karşılaştığımızda veya yas tutmamıza neden olan bir durum yaşadığımızda, farkında olmadan yasın beş evresini deneyimlediğimizi belirtir. Bu evreler sırasıyla inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme olarak tanımlanır. Paint it Black şarkısının bazı dizeleri belirtilen evrelerle bağdaştırılabilir.

Bu yazıda, çoğu zaman konuşmaktan kaçınılan; gündelik hayatta dile getirmekten bile çekinilen ölüm ve yas temaları yer alıyor. Lehto ve Stein (2009), ölüm üzerine konuşmanın genellikle tabu haline geldiğini; bunun da kendi ölümlülüğümüzle yüzleşmemize ve hayatın henüz tamamlanmamış alanlarına dair bir içsel sorgulamaya yol açtığını savunur (Sübeten, 2018). Oysa ölüm, hayatın en temel ve kaçınılmaz gerçeklerinden biri. Bu gerçeğin bastırılması, çoğu zaman ona dair kaygının içselleştirilmesiyle sonuçlanır.

Paint It Black şarkısı aracılığıyla, bir kayıp deneyiminin bireysel yansımalarını psikolojik bir bakışla incelemeyi amaçlıyorum. Bu çerçevede, şarkının sözleri ve atmosferi eşliğinde yasın psikolojik katmanlarını irdelemeye çalışacağım.

 

Öfke Evresi

“Kırmızı bir kapı görüyorum ve siyaha boyanmasını istiyorum

Renkler olmasın artık, hepsinin siyaha dönüşmesini diliyorum

Kızları görüyorum yaz kıyafetlerini giyinmiş

Başımı çevirmek zorundayım karanlığım gidene dek”

Kübler-Ross ve Kessler (2009), yas sürecinin ikinci evresi olarak tanımlanan öfkenin, iyileşme yolculuğunda kaçınılmaz ve gerekli bir adım olduğunu belirtir. Bu evrede birey, kaybın gerçekliğiyle yüzleştikçe bastırılmış duygular yüzeye çıkar ve çoğu zaman öfke biçiminde tezahür eder. Öfkenin, yüzeyde görünen bir tepkiden çok daha fazlası olduğunu vurgularlar: Altında derin bir acı, terk edilmişlik hissi ve kontrol kaybı bulunur. Bu bağlamda öfke, hem kaybın neden olduğu boşluğu dolduran geçici bir yapı hem de bireyin yasla başa çıkma biçimidir.

Şarkının açılış dizelerinde yer alan "Kırmızı bir kapı görüyorum ve siyaha boyanmasını istiyorum" ifadesi, öfke evresinin sembolik bir temsili olarak değerlendirilebilir. Renkli olan her şeyin siyaha dönüşmesini istemek, sadece dış dünyaya değil, aynı zamanda içsel yaşantıya da yönelen bir tepkiyi işaret eder. Burada renk, yaşamın ve canlılığın simgesi olarak karşımıza çıkarken; siyah, kaybın ardından gelen içsel boşluğu ve duygusal geri çekilişi temsil eder. Anlatıcının, dış dünyada devam eden hayata (“yaz kıyafetleri giymiş kızlar” gibi canlı imgelerle) karşı başını çevirmesi, bir kayıp sonrasında kişinin sosyal çevreyle kurduğu bağın geçici olarak kopmasını yansıtır (Worden, 2009).

Bu dizedeki karanlığa yönelme arzusu, öfkenin aynı zamanda bir savunma mekanizması olarak nasıl işlev gördüğünü de ortaya koyar. Siyaha boyama arzusu, kayıpla baş etme biçimi olarak bir tür kontrolü yeniden ele alma girişimi olabilir. Çünkü birey, kaybın kaçınılmazlığı karşısında kontrolü kaybetmiş hissederken, dış dünyayı kendi iç dünyasına uydurma çabasıyla geçici bir denge kurar (Neimeyer, 2001).

 

Depresyon Evresi

“Bir araba konvoyu görüyorum ki hepsi siyaha boyanmış

Çiçeklerle ve aşkımla gidiyorlar tekrar dönmemek üzere

İnsanlar görüyorum başlarını çeviren ve hızla uzağa bakan

Yeni doğmuş bir bebek gibi her gün olan”

Bu dizeler, yas sürecinin depresyon evresine güçlü bir şekilde işaret eder. Kübler-Ross ve Kessler (2009), depresyonun yasın en içe dönük ve sessiz evresi olduğunu belirtir. Kayıp artık inkar edilemez hale gelmiştir; bu noktada kişi kaybın geri dönmeyeceğini kavrar ve bu gerçekliğin ağırlığı altında yalnızlık, çaresizlik ve anlamsızlık duygularına gömülebilir.

Şarkıdaki “Çiçeklerle ve aşkımla gidiyorlar tekrar dönmemek üzere” dizesi, sevilen kişinin artık fiziksel olarak tamamen erişilemez hale geldiği, nihai ayrılığın gerçekleştiği bir anı ifade eder. Bu, yası tutan bireyin zihninde derin bir boşluk yaratır. Konvoyun geri dönmeyecek şekilde uzaklaşması, kaybın kesinliğini ve geri döndürülemezliğini sembolize eder. Bu da kişinin “yapacak bir şey kalmadı” duygusuyla yüzleştiği depresif çöküş haline karşılık gelir.

Devamındaki “İnsanlar görüyorum başlarını çeviren ve hızla uzağa bakan” dizesi, çevrenin kayıpla baş etmeye çalışan bireye karşı gösterdiği duygusal mesafeyi de ima eder. Modern toplumlarda yas, çoğu zaman kısa tutulması beklenen, “aşılması gereken” bir dönem olarak görülür (Walter, 1996). Ancak yas süreci, özellikle depresyon evresi, zamanla içselleştirilerek yaşanır ve birey çoğu zaman bu süreçte yalnız bırakılır.

Son olarak, “Yeni doğmuş bir bebek gibi her gün olan” dizesi, yaşamın kayba rağmen devam ettiğini, ancak bu sürekliliğin kişi için artık otomatikleşmiş, mekanik ve duygudan yoksun bir hal aldığını ima eder. Bu da depresyonun sıklıkla beraberinde getirdiği anhedoni (haz alamama) ve duygusal uyuşukluk gibi belirtilerle örtüşür (American Psychiatric Association, 2013).

İnkar ve Pazarlık Evreleri

“Artık yeşil denizim derin mavilere dönüşmeyecek

Nereden bilebilirdim ki başına böyle bir şey gelecek

Batan güneşe yeteri kadar dikkatli bakarsam

Aşkım benimle gülecek gün ışıldayana dek”

Bu dizelerde, anlatıcının sevdiği kişinin ölümünü hala tam anlamıyla kavrayamadığı, hatta bu durumu geri çevirebileceğine dair bir umudu koruduğu görülür. Bu durum, yasın erken evrelerinde sıkça görülen inkar ve pazarlık süreçlerine işaret eder.

Worden (2009), kayıp sonrası yaşanan inkarı, bireyin gerçekliği hemen kabul edememesine karşı geliştirdiği bilişsel bir savunma mekanizması olarak tanımlar. Bu aşamada kişi, kaybın sonuçlarını duygusal olarak tam olarak anlamlandıramaz ve sanki her şey eski hâline dönecekmiş gibi davranabilir. Yukarıdaki dizelerde de anlatıcının, yaşanan kaybın nihai ve geri döndürülemez olduğunu kabullenmekte zorlandığı anlaşılır: “Aşkım benimle gülecek gün ışıldayana dek.”

Aynı zamanda, Neimeyer (2001), yasın sadece bir duygu değil, bir “anlam yeniden inşa etme süreci” olduğunu savunur. Bu süreçte bireyler, kaybı anlamlandırabilmek adına bazen mantıksal olmayan düşüncelere, sembollere ya da kaderle yapılan içsel pazarlıklara başvurabilirler. Bu, pazarlık evresinin temelidir. “Güneşe dikkatli bakarsam” ifadesi de anlatıcının evrenle ya da doğayla sembolik bir ilişki kurarak durumu değiştirme arzusu taşıdığını ima eder.

Bu tür “duygusal pazarlıklar”, kişinin yaşadığı acıyı doğrudan deneyimlemek yerine, bir tür kontrol hissi oluşturmasına yardımcı olur ve bu, yasın başa çıkma işlevlerinden biridir (Stroebe, Schut & Boerner, 2017).

 

Kayıp ve Yas: Psikoterapinin Rolü

Kayıp ve yas, hayatın doğal ve zorlayıcı süreçlerinden biridir. Yas sürecinde yaşanan duygusal dalgalanmalar, kişinin kendini yeniden toparlaması ve hayata uyum sağlaması için önemlidir. Psikoterapi, bu süreci destekleyen, bireyin duygularını ifade etmesine ve anlamlandırmasına yardımcı olan değerli bir araçtır. 

Farklı terapi yaklaşımları, yasın iyileşme ve kişisel değişim sürecindeki önemini vurgular. Örneğin, Duygu Odaklı Terapi, Şefkat Odaklı Terapi ve Yoğun Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi, yas tutmayı duygusal iyileşme için merkezi bir süreç olarak görür (Sayar & Hjeltnes, 2021). Psikoterapi sürecinde, çözülmemiş yasın işlenmesi, bastırılmış duyguların dışa vurumu ve öz-şefkatin geliştirilmesi, hem kişinin ruh sağlığını korumasına hem de ağır psikiyatrik sorunların önlenmesine katkı sağlar (Olders, 1989; Potash, 1986). Yas terapisi üzerine yapılmış kapsamlı çalışmalar da psikoterapinin etkinliğini ortaya koymaktadır. Bir meta-analizde, yas terapisi görenlerin psikolojik iyileşmelerinde orta düzeyde anlamlı gelişmeler saptanmıştır; özellikle kronik yas yaşayanların daha fazla fayda gördüğü belirtilmiştir (Allumbaugh & Hoyt, 1999). Son olarak, terapistin sıcaklığı, kabulü ve destekleyici tutumu da iyileşme sürecinde kritik bir rol oynar. Yapılan araştırmalar, bu tür tutumların hastaların terapiye bağlılığını artırdığını ve psikolojik iyileşmeyi olumlu etkilediğini göstermektedir (Strupp ve ark., 1985).

Kayıp ve yasın getirdiği zorluklar karşısında psikoterapinin sunduğu destek, duygusal iyileşme yolculuğunu kolaylaştırır.

REFERANS

American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Author.

Kübler-Ross, E. (1999) Ölüm ve Ölme Üzerine (2. Baskı) Profil Kitap

Kübler-Ross, E., & Kessler, D. (2009). On grief and grieving: Finding the meaning of grief through the five stages of loss. Scribner.

Lehto, R. H., & Stein, K. F. (2009). Death anxiety: An analysis of an evolving concept.

Neimeyer, R. A. (2001). Meaning reconstruction and the experience of loss. American Psychological Association.

Strupp, H. H., Fox, R. E., & Lessler, K. (1969). Patients view their psychotherapy. Johns Hopkins Press.

Stroebe, M., Schut, H., & Boerner, K. (2017). Coping with bereavement: A review of the grief work hypothesis, evidence, and relevance to intervention. Palliative Medicine, 31(2), 112–117.

Sübeten, A. (2018). Considerations of death anxiety, meaning in life, self-esteem, self-compassion and loneliness vis-à-vis Terror Management Theory

Walter, T. (1996). A new model of grief: Bereavement and biography. Mortality, 1(1), 7–25.

Worden, J. W. (2009). Grief counseling and grief therapy: A handbook for the mental health practitioner (4th ed.). Springer Publishing Company.

Sonraki
Sonraki

Kurtulmak: Led Zeppelin’in ‘Stairway to Heaven’ Şarkısı Üzerine Bir Psikolojik İnceleme